İnsanın doğası gereği barınma ihtiyacı günümüzde bitmek bilmeyen bir yapılaşma sürecini de beraberinde getirmiştir. Artan nüfusla birlikte betonlaşmaya ve karbon salınımını hızla arttırmaya başladık. Yeşil alanlarımızı betonlaşarak tükettik, bununla birlikte vaktinde yeterli dayanıma sahip bir yapılaşma yapılmadığı veya yanlış yapılaştığı gerekçesiyle birçok yapının da yıkımını ve yeniden yapımını tercih ettik. Evet deprem bir gerçek ve ülkemizde özellikle de Marmara ve Ege bölgesinde yer alan riskli bina stoku azımsanamayacak kadar fazladır. Biz dernek olarak yapılaşma sürecinde daha yeşil alternatif olan güçlendirmeden yanayız. Karbon ayak izlerimizi olabildiğine azaltıp hayata daha yeşil gözlüklerden bakmaya ve başta betonarme yapılar olmak üzere yapılaşmada deprem performasını daha az karbon salınımıyla, daha yeşil bir alternatif olan güçlendirme ile elde etmek için varız. Güçlendirme yöntemi ile yapılarımızda yeniden yapıma kıyasla yüzde ellilere varan beton ve demir tasarrufundan bahsedebilmekteyiz. Buna ilaveten daha az moloz ve daha az çevre ve gürültü kirliliğiyle yeni binalardaki yapı performans seviyesini sağlayabilmekteyiz.
Yakın zamanda onaylanan Paris İklim Anlaşması da karbon ayak izimizin bireysel sınırlarda kalmadığını, ulusal bir probleme dönüştüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Daha yeşil bir yaşam, daha yeşil bir dünya için ilk tercihimiz daha yeşil alternatifler olmalıdır. Geleceğimize daha doğru ve sağlıklı yatırımlar bırakmak için binalarımızın risk tespitini yaptırmalı, hem daha ekonomik hem de yeşil alternatif olan yapısal güçlendirmeden yana seçimimizi yapmalıyız. Deprem gibi bir afete hazırlık yaparken yaşanabilir bir geleceği de göz ardı etmemeliyiz.